İnsanlar doğarlar, büyürler, çalışırlar, kazanırlar, yer, içer, eğlenirler, soylarını sürdürür, sonra ölürler. İnsanların bazıları, hayatta herkesin yaşadığı olağan mutsuzluklar dışında, yapılması gerekenleri yapmış olmanın huzuru içinde mutlu ölürler. Ne mutlu onlara.. Pek  çoğumuzun kendi  kendine  sorduğu  bir  soru  vardır: Hayatın  anlamı  nedir ?  Bu  soruya  yeryüzünde  yaşayan  her  insan  farklı  bir  cevap  verecektir. Çünkü  herkes  hayatı  kendi  değer  yargılarına  göre  anlamlandırır.  Herkesin  kişiliği,  karakteri, dünya  görüşü  ve  hayalleri  farklıdır. Ancak  az bir kesim  insanın  anlam  arayışı üzerine  düşünür  ve  sorgular. Farklı  kültür ve  inançlara  sahip , dünyanın  değişik  yerlerinde  farklı  paradigmalar  oluşturan  insanlar, ortak  tek  bir  düşünceye  odaklanırlar:  İnsan  neden  dünyaya  geldi, yaşamın  anlamı sadece  doğum  ve  ölüm  arasında ki  kısacık  bir  döngüden mi  ibaret ?

Gerçekten de, hayatın anlamlı olduğunun farkına vardığımız en önemli anlardan birisi, yaratıcı yeteneklerimizin bir şekilde etkin olduğunu, işe yaradığını, ortaya “başarı” diye isimlendirebileceğimiz bir sonuç çıktığını gördüğümüz anlardır. Bunun adı Kur’an’ın ifadesiyle “salih amel/iyi işler”dir. Bu bir makale olabilir; bir resim olabilir; çiçeklerle dolu bir bahçe olabilir… Sevgiyle pişirilen, sevilenlerle birlikte yenilen bir yemek olabilir. Diktiği elbise, müşterisi tarafından beğenilen terzinin keyfine diyecek yoktur. Bilim adamı, ömrünü adadığı bir gerçeği “anlaşılır, açıklanabilir” hale getirdiğinde, omuzlarına çöken asırların yorgunluğundan birdenbire kurtulduğunu hisseder; “buldum, buldum” diyerek sokaklara fırlayabilir. İnsan, kendi varlığının farkına varıp, insan olmanın başlı başına bir değer olduğunu farkettiği andan itibaren, anlam arayışı yolculuğuna ilk adımını atmış olur.

Her şeyi yaratan bir Tanrı’nın var olduğuna inanmak, insanı boşluk, anlamsızlık duygusundan kurtarıyor. Tanrı’nın bağışlayıcı, affedici olduğunu bilmek, insanı günahkarlık ve suçluluk duygusundan kurtarıyor. O’nun yakın olduğunu bilmek, insana ciddi anlamda pozitif enerji yüklüyor. Öldükten sonra tekrar dirileceğine inanmak, insanı “anlamsız bir yokluk” psikolojisinden koruyor; bu hayata sımsıkı sarılmaya, olumsuzluklar karşısında direnme gücü bulmaya imkan sağlıyor. Öyleyse insan anlamı, öncelikle “insan” gerçeğinde aramak durumundadır. Ne derler: “Kendini bilen, Rabbini bilir”.

Hayatın anlamından söz açılınca, Victor Frankl’ı anmamak haksızlık olur. V. Frankl’a göre, “…kişinin yaşamda bir anlama ulaşmasının üç temel yolu vardır. Bunlardan ilki bir eser yaratmak ya da bir iş yapmaktır. İkincisi bir şey yaşamak ya bir insanla etkileşmektir; başka bir deyişle sadece işte değil, ayrıca sevgide de anlam bulunabilir. ..Ancak en önemlisi yaşamdaki anlama giden üçüncü yoldur: Değiştiremeyeceği bir kaderle yüz yüze gelen umutsuz bir durumun çaresiz kurbanı bile kendini aşabilir, kendi ötesine gelişebilir ve böylece kendini değiştirebilir”.  Yazarın ‘ İnsanın  anlam  arayışı  ‘  adlı  kitabı  gerçekten  okunmaya  değer  bir  eser.

İnsan beyninin yaşadığı her duruma karşı ne kadar sınırsız derecede anlam yükleme yeteneğine sahip olabileceğinin farkına varıyorsunuz. Yaşadığınız her durumun çok daha kötüsünün olabileceğini ve yaşabileceğiniz en kötü şeyin daha kötüsünün olabileceğini ve yaşanan her şeyin bir anlamı olduğunu anlatıyor kitap.

Kitabı 2 yıl önce okumama rağmen bu psikolog doktorun yazdığı kitap bir türlü hafızamdan çıkmadı. Aslında bizim tarihimizde çok daha fazla örnekler olmasına rağmen, bir psikoloğun kaleminden böyle muhteşem bir kitap okuduğum için kendimi şanslı hissettim hep.

Yazar İkinci Dünya Savaşı’nda Nazi toplama kamplarında yaşadıklarını anlatıyor. Yaşamın en zayıf anında, insan ruhunun çökmesi ve tüm insanlığını kaybetmesi gereken anlarda yaşama ne kadar sağlam tutunabildiğini ve tutunurken o yaşadığı anlara ne tür anlamlar yüklediğini anlatıyor..

Her insan yaşadığı zaman dilimlerine farklı anlamlar yükler. Bu yüzden yaşama genel bir anlam yüklemek anlamsızdır. Bu nedenle önemli olan, genelde yaşamın anlamı değil, daha çok belli bir anda bir insanın yaşamının özel anlamıdır. Tıpkı bir satranç ustasına en iyi hamle nedir? diye soramayacağımız gibi yaşamın anlamını da bir kişiye sormak anlamsızdır.
Çünkü yaşam bize beklemediğimiz tecrübeler sunar. Bu tecrübeler karşısında verdiğimiz tepki kalan yaşamımızı etkilemektedir. Örneğin her gün bir kişinin gaz odasına gönderildiği bir koğuşta normal bir tepki olarak intihar eğiliminin yerine çok daha farklı bir tepki vererek, o anlara inanılması güç anlamlar yükleyerek ve bunları diğerlerine aktararak hayatta kalmak…

Yaşamın anlamı insanın kendisidir. ve insanın kendisini yaşaması yaşamın anlamına kendi cevabıdır. ” Tek kelime ile her insan yaşam tarafından sorgulanır ve herkes, sadece kendi yaşamı için cevap verirken yaşama cevap verir.” diyor yazar.

Yaşamda karşımıza çıkan engeller, umutsuz durumlar, değiştirilemeyecek bir kader daima bizim bunları teker teker bir başarıya dönüştürmek için fırsatlar zinciridir. Böylece çekilen tüm acılar da anlam kazanmaktadır.

Kendi yaşamımda karşılaştığım tüm sorunlara bakış açımı değiştirdi bu kitap. Farklı bakabilmemi ve olaylar karşısında tepkilerimi değiştirmeme neden oldu.  Hayatımda  o  kadar  çok  zorluklarla  karşılaştım ki  hala  nasıl  ayakta  durabiliyorum, şaşırıyorum.Üstelik de  bir kadın  olarak  fazladan  bir  çok  yükü  de  omuzlarıma  almışken.Ve ben  hala  hayata  pozitif  bakıp, gülebiliyorum. Nasıl mı   ?  Üç  şey  benim  için  önemli :  TEDBİR- TEVEKKÜL-TESLİMİYET  kısacası  Allaha  olan  sonsuz  inancım  ve  güvenim  beni  ayakta  tutuyor

Sevgiyle  kalın

Nur  Açan