Hazan mevsiminde yaprak dökümü misali ölüm haberlerini sanki daha sık duyar olduk. Ölüm; canlı varlıkların hayatiyetinin son bulması ve her canlının er veya geç karşılaşacağı, ondan ayrı düşünülemeyen olayı ifade eden kavramdır. Ölüm insan hayatının en önemli ve değişmez yasasıdır.
Dünya hayatının sonu olan ölüm gerçeği, her insanı ilgilendirdiği hâlde çok az hatırlanır ve konuşulur. Her seferinde kendi üstümüze kondurmadan ve hayatımızdan uzak tutarak, başkasının ölümü üzerinden gördüklerimizle, hatırladıklarımızla bahisler eder, sohbetler yaparız.
Bu yazımda ise sizlerden kendi ölümünüzü ve cenazenizi düşünmenizi istiyorum. Ben yaptım , düşündüm ve hayal ettim.
bunları düşündüğünüzde dünyadaki yerinizi, dünyayı terkettiğinizde oluşacak boşluğu, sevdikleriniz ve sizi sevenler için öneminizi anlayacaksınız…
O andan geriye dönme şansınız olmadığını, hayat denen kredinizin bittiğini ve onlara yanıt verme şansınız olmadığını düşünün…
Tekrar sarılma, bir kez daha öpme ihtimalinizin bittiğini hissedin…
Dünyadaki küslüklerin, ayrılıkların, kavgaların yanında bu acının ve geri dönülmezliğin korkunç çaresizliğini yaşayın…
Bırakın canınız yansın, bırakın alevler içinde kavrulsun tüm ruhunuz…
Orada, o musalla taşında düşünün kendinizi…
Seyredin şu an çevrenizde olanların yüz ifadelerini…
Akıllarından ve yüreklerinden geçen cümleleri hayal edin…
Oğlumu, kızımı , annemi, babamı, kardeşimi , sevdiklerimi ve diğer tüm
çevremi oturttum tek tek kendi cenaze törenimdeki yerlerine…
Birer birer yerleştirdim tabutumun çevresine hepsini…
Hayatımda çok nadir bu kadar canım yanmıştı… Evlatlarım ağlamak kan oturmuş gözleriyle bakıyorlardı, babam dualar ediyor , annem sırası mıydı kızım biz dururken diyorlardı. Oysa ölüm gence , yaşlıya bakmazdı. Daha yapacak çok işim varken , çocuklarıma doyamadan , sevdiklerime yeterli ilgiyi gösteremeden gitmiştim işte…Kardeşim , ailem herkes perişan..arkamdan bakakaldılar , dillerinde bir fatiha ,yüreklerinde özlemle kalakaldılar…Biraz kendime geldikten sonra devam ettim hayatımın en zor hayaline…
Sırada çevremdekilerin ölümümün akabinde neler söyleyecekleri vardı.. Usulen ve nezaketen söylenenlerin dışında…
Onlarda bıraktığım izleri, yaşananları ve yaşanamayanları elden geçirerek ben konuşturacaktım hayalimde…
İçlerini okuyacaktım, senaryo bana ait olarak…
Yaşarken neler yazmıştım, ölümümle neler okuyacaktım…
Gerçek duygularıydı ulaşmaya çalıştığım, ölüm acısının etkisiyle girilen duygusal mod değildi, deşifre etmem gereken metin… Babam-annem,o bugüne kadar evlat olarak mutlu edecek hiçbir şey yapamamanın acısıyla kahrolduğum güzel insanlar…
Helaldi şüphesiz hakları…Bilerek hiç kırmamıştım onları…
Üzerine titredikleri evlatları onlardan önce göçmüştü işte önlerinde ve dualarına muhtaçtım…. Kızım daha çok genç , ileride düğününde olamayacaktım tıpkı henüz küçük olan oğlumun askerliğini göremeyeceğim gibi. Tek kardeşim ablasından sonra kendisini biraz zor toparlardı çünkü o benim kardeşten öte sırdaşım dostumdu. Sevdiklerim ise sitem ediyorlardı: Sensizliğe nasıl dayanırım , özleminle nasıl baş ederim…. Lafı çok uzattım farkındayım…
Ben o gün kurduğum o hayalle,canımın tüm yanmasına rağmen YENİDEN DOĞDUM… Bilgisayar diliyle “format attım hayatıma”…
Sahip olduklarımın farkına vardım ve hala nefes alıyor olduğum için şükrettim…
Gözlerimi açtığım anda o kötü ve acı sahne bitmiş, oyun perde demişti…
Peki ya hayal değil de, gerçek olsaydı ve perde bir daha açılmamak üzere kapansaydı…
Bu duruma ibretle bakıldığında, insan neler düşünmez ki: “Şu anda benimle onun arasında ne fark var? O tabutun içinde, ben ise dışındayım. Daha düne kadar beraberdik, bu gün ise o gidiyor, demek ki yarın ben de gideceğim. Aradaki tek fark, şu anda hayatta olmam. Bu da benim için büyük bir şans. O zaman uyanmalıyım, amel defteri kapanmadan tövbe edip Allah(c.c.)’tan mağfiret dilemeliyim.” deyip ibret almalıdır.
Hazan mevsimiyle şiddetli bir fırtına gelir ve mevsimin kirlerini, döküntülerini uzaklara savurur. Cahit Sıtkı TARANCI ölüm hakkındaki endişesini şu mısralarıyla dile getiriyor:
Nereden çıktı bu cenaze? Ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar
Neylersin ölüm herkesin başında
Uyudun, uyanmadın olacak
Kim bilir nerede, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak
Taht misali o musalla taşında
Nur Açan