Hayat , hayatımız işte bir gülüşlük ömrümüz.Bu akşam hayatımı ve anlamını düşündüm.Nedir gelip geçen zamanda , yaşamlarımızı anlamlı kılan diye.Hayatın anlamı, size-bize göre çocuk sahibi olmak, soysal statü kazanmak, para kazanmak, mutlu ve huzurlu olmak mı?
Hayatın anlamı, bizlerin istek ve beklentileri ile belirlenir. Çok şey beklemek hayattan ve ulaşamamak hayal kırıklığı yaratabilir. Bu nedenle hayatla ilgili beklentilerimiz, ya da hedeflerimiz ulaşılabilir olmalı diye düşünüyorum…
Oturup sürekli hayatın anlamını aramaktansa, istediğimiz ve mutlu olduğumuz şeyleri yapmaya çalışmalıyız. Bunlar çalışmak, sevmek, aşık olmak, inanmak ve inandığımız gibi yaşamak, yuva sahibi olmak, gibi örneklerndirebiliriz…
Hayat, kısa anlardan oluşan zaman dilimidir. Yaşadığımız hangi anımız, diğerine uymaktadır? Cevap: Hiçbiri. Durum böyle olunca, güzel anların, sağılığın ve mutluluğun değerini bilmek gerekir. Tabii şükretmek öncelikle Yaradana ve maneviyatımızı muhafaza etmeliyiz…
hayatımızın anlam kazanması için gerekli olan şey, hepimizin beyninde ve kalbinde saklıdır. Bunu yapabilmek için, gözlerinizi kapatıp “YÜREĞİNİZİN SESİNİ DİNLEMELİSİNİZ” diyorum… Konuya bir hikaye ile devam edelim:
Eski zamanların birinde bir adam hayatın anlamının ne olduğunu kendi kendine sormaya başlamış.
Bulduğu hiçbir cevap ona yeterli gelmemiş ve başkalarına sormaya karar vermiş… Ama aldığı cevaplar da ona yetmemiş. Fakat mutlaka bir cevabı olmalı diyormuş.. Ve dolaşıp herkese bunu sormaya karar vermiş… Köy, kasaba, ülke dolaşmış bu arada zaman da durmuyor tabi ki.
Tam umudunu yitirmişken bir köyde konuştuğu insanlar ona – “Şu karşıki dağları görüyor musun, orada yaşlı bir bilge yaşar istersen ona git belki o sana aradığın cevabı verebilir. ” demişler.
Çok zorlu bir yolculuk sonunda Bilgenin yaşadığı eve ulaşmış adam. Kapıdan içeri girmiş ve bilgeye #8220;Hayatın anlamının ne olduğunu” sormuş …
Bilge sana bunun cevabını söylerim ama önce bir sınavdan geçmen gerekiyor demiş…
Adam kabul etmiş… Bilge bir çay kaşığı vermiş adamın eline ve içine de silme bir şekilde zeytinyağ doldurmuş. Şimdi çık ve bahçede bir tur at tekrar buraya gel… Yalnız dikkat et kaşıktaki zeytinyağ eksilmesin, eğer bir damla eksilirse kaybedersin..
Adam gözü çay kaşığında bahçeyi turlayıp gelmiş. Bilge bakmış evet demiş kaşıkta yağ eksilmemiş, peki bahçe nasıldı(!)
Adam şaşkın… Ama demiş ben kaşıktan başka bir yere bakmadım ki… Şimdi tekrar bahçeyi dolaşıyorsun kaşık yine elinde olacak ama bahçeyi inceleyip gel, demiş Bilge… Adam tekrar bahçeye çıkmış gördüğü güzellikler büyülemiş muhteşem bir bahçedeymiş çünkü… Geri geldiğinde bilge, adama bahçe nasıldı diye sormuş… Adam gördüğü güzellikler karşısında büyülendiğini anlatmış..
Bilge gülümsemiş, ama kaşıkta hiç yağ kalmamış demiş ve eklemiş
-Hayat senin bakışınla anlam kazanır ya sadece bir noktayı görürsün hayatın akıp gider sen farkına varmazsın…Ya da görebileceğin tüm güzelliklerin tam ortasında hayatı yaşarsın akıp giden zamanın anlam kazanır…
Hayatın anlamı yasadıgın degerlerle yada yasamak ıstedıklerınle ölçülebilir, sen ne yasamak ıstıyorsan onu yasarsın.. ınsanın hayatında en önemli ve hiç sevmediği kelime keşke olsa gerek. Ne zaman keşkeler azalırsa hayatın o zaman anlam kazanacaktır diye düşünüyorum.
içinden gelenı yapıyorsan keşkeler olmamalı zaten hayatında ama ıcınden gelenlere hep engel cıkacaktır engellerı aşabilmek cesaret ister ki bu cesaretinle keşkeler son bulacaktır… haytta imkansız diye bır sey yoktur. Sadece biraz zaman alır imkansız ile mümkün arasındakı tek fark kararlı olmaktır karalı olmakta cesaret ister…
Zeytinyağı bir öğe eğer sadece zeytinyağına odaklanırsanız hayatı ıskalarsınız ne varki diye aval aval bakarsanız zeytinyağınız kalmaz demekki hem zeytinyağını elde tutmak hemde bakıp görmek gerekir bakar kör olmadan Yaşam elimizden o kadar süratli akıp gidiyor ki hırsların arzuların esiri olarak kaybettiğimiz aslında kendi yaşamımız bize bahşedilen çok kısa bir süre ( mistizme görede tersi ama konu o değil ) Önemli olan tarihi yaşarken görebilmek bir bira köpürtüsünü bir deniz sesini bir martının kanat sesini bir keleberğin evresini sevdiklerimizi sevmediklerimizi umutlarımızı hayal kırıklıklarımızı hayat hepsinin içeren bir bütün olarak her anı değerlendirilmelidir. Aynı akarsuda iki kere nasıl yıkanılamıyorsa geçip giden anında dönüşü yoktur. Onun için yaşadığımız her anın erdemini bilerek kıymetinin değerini vermeliyiz…
Hayatın bir anlamı da insanın öleceğini bilen tek canlı olmasından kaynaklanan bir değerdir aslında… Keşkeler yapılan hatalar istenipte yapılamayan şeyler için denir öyleyse ıskalamamakta yarar var. Elbette yolun sonuna kadar gidilecek ama o yolun ne olduğunu bilmek çok önemli yolun sonu nedir ki? Avukat için baro başkanı tanınmış ve zengin bir avukat olmak mı? Savcı için cumhuriyet baş savcısı olamk mı? Subay için genelkurmay başkanı olmak mı? nedir ? Yolun sonu bunların hiçbiridir. Yolun sonu erdemli bir yaşam sürerek onurlu ve yararlı bir insan olabilmektir. Kimsenin arkasından kötü laf edemeyeceği bir kişi olmaktır. Kendisinew ailesine vatanına vede dünyaya muhabbetle hizmet etmektir. Yaşadığının farkına varmak yaşanacak dünya üretmektir. İnsan gibi insan olabilmektir. yolun sonu gerisi laf…
Bir yerlerde tıkanıp kaldığında hayat, soluk almak güçleştiğinde, yüreğin susup, mantığın sürüklemeye başladığında ayaklarını, dağlara dönmeli yüzünü insan. Yeni patikalar, yeni yollar seçmeli, yüreğini ferahlatacak; yeni insanlarla tanışmalı, yeni keşifler yapacak… Hep isteyip de, bir gün yaparım diye ertelediği ne varsa, gerçekleştirmeyi denemeli!
Her geçen gece, ölüme bir gün daha yaklaştığını; zamanın bir nehir, kendisinin bir sal olup da, O dursa da yolculuğun devam ettiğini anlamalı. Baş döndürücü bir hızla geçiyorsa birbirinin aynı günler, her akşam
aynı can sıkıntısıyla eve giriliyorsa, değiştirmeye çalışmalı bir şeyleri; küçük şeylerle başlamalı belki; örneğin, bir kaç durak önce inip servisten, otobüsten; yürümeli eve kadar, yüreğine takmalı güneş gözlüklerini; gördüğünü hissedebilmeli!
Sağlığını kaybedip, ölümle yüz yüze gelmeden önce, değerli olabilmeli hayat! İlla büyük acılar çekmemeli, küçük mutlulukları fark etmek için! Başkasının yerine koyabilmeli kendini; ağlayan birine “gül”, inleyen birine “sus” dememeli! Ağlayana omuz, inleyene çare olabilmeli!
Şu; adaletsiz, merhametsiz dünyaya ayak uydurmamalı; sevgisiz, soysuz kalarak! Dikeni yüzünden hesap sormak yerine gülden, derin bir soluk alıp, hapsetmeli kokusunu içine… Güneşin doğuşunu seyretmeli arada bir, seher yeli okşamalı saçlarını… Karda, yağmurda; sevincine, coşkusuna; fırtınada boranda; öfkesine, isyanına ortak olabilmeli doğanın!
Bir çocuğun ilk adımlarında umudu; bir gencin düşlerinde geleceği; bir yaşlının hatıralarında geçmişi görebilmeli! Çalışmadan başarmayı, sevmeden sevilmeyi, mutlu etmeden mutlu olmayı beklememeli!
Ama küçük, ama büyük; her hayal kırıklığı, her acı; bir fırsat yaşamdan yeni bir şeyler öğrenebilmek için; kaçırmamalı! Çünkü hiç düşmemişsen, el vermezsin kimseye kalkması için, hiç çaresiz kalmamışsan, dermanı olamazsın dertlerin; ağlamayı bilmiyorsan, neşesizdir kahkahaların; merhaba dememişsen, anlamsızdır elvedaların…
Ne, herkesi düşünmekten kendini, ne; kendini düşünmekten herkesi unutmamalı! Bilmeli; çok kısa olduğunu hayatın; hep vermek ya da hep almak için… Sadece, anlatacak bir şeyleri olduğunda değil, söyleyecek bir şey bulamadığında da dinleyebilmeli!
Aklı ve kalbiyle katılabilmeli sohbetlere…
Hafızası olmalı insanın; hiç değilse, aynı hataları,aynı bahanelerle tekrarlamaması için! Soruları olmalı,yanıtları bulmak için bir ömür harcayacak! Dostları olmalı, ruhunun ve zihninin sınırlarını zorlayacak!
Herkese yetecek kadar büyük olmalı sevgisi; ama,kapasitesi sınırlı olmalı yüreğinin ki, hakkını verebilsin sevdiklerinin; zaman bulabilsin; bir teşekkür, bir elveda için… Yaşam dedikleri bir sınavsa eğer; asla vazgeçmemeli sevmek ve öğrenmekten;ama, herkesi sevemeyeceğini de her şeyi bilemeyeceğini de fark edebilmeli insan! Tıpkı, her şeye sahip olamayacağı gibi…
Zamanın ninnisiyle, uykuda geçirmemeli hayatı!
ve… son sözüm…
Sanki uçsuz bucaksız bir okyanusun orta yerindeyim. Çevremde odalar var.Bazen bir kulaç kadar yakın, bazen bin kulaç kadar uzak odalar. Kalbime giden sevgi yollarini tıkamış,vurgun yemiş odalar. Üstelik kalbimde kocaman yaralar açmışlar.Üstü kabuk bağlamış fakat hala içi kanayan yaralar…