Bugün sizlerle paylaşmak istediğim bir kitap daha var. Öner Döşer’in ‘ Büyük uyanış, 2012 öncesi ve sonrası ‘ Bu kitapta anlatılanlar , bizim hayatımızda yaşadığımız pek çok travmatik olayları ve hastalıkları bilinçsizce ürettiğimiz negatif düşüncelerle kendimizin yarattığı görüşünde. Karakterimiz kaderimizde ne kadar etkili, biz kaderimizi ne kadar değiştirebiliriz gibi pek çok soruya cevap arıyor. Yazıma kitaptan bazı alıntılarla devam ediyorum.
Yakın dönem psişiklerinin bize vermiş olduğu bilgilerden, geleceğin, Akaşik kayıtlarda ana hatlarıyla belli olduğu anlaşılmakta, bireylerin çaba ve gayretlerinin, genel akışta bazı değişiklikler meydana getirmekte olduğunu düşündürmektedir. Yani bilinçli çabalar olayların yönünde bazı değişiklikler oluşturabilir veya olayların oluşum zamanlarının ertelenmesini sağlayabilirler. Düşünce ve imajlarımızın kontrol altına alınması ve şuurlu bir biçimde pozitif değerlere yönlendirilmesi, olayların yönünün pozitife dönüşmesine veya en azından negatif etkilerin daha yumuşak atlatılmasına sebep olacak, geleceğimizi şekillendirmekte çok olumlu etkiler yaratacaktır.
Bu noktada hologram kavramının temel felsefesini biraz açmak istiyorum. Hologram her parçanın özünde bütünün bilgisini tümüyle içermesi, her şeyin birbiriyle bağlantılı olması durumudur. Örneğin, bir elma resmini ele alalım. Bu resmi oluştururken mozaik tarzı küçük parçacıklar kullandığımızı ve her küçük parçanın üzerinde yapmayı tasarladığımız elma şeklinin aynısının olduğunu düşünelim. Biz büyük resmin ne olduğunu anlamak için, parçaya baktığımızda tamamını görmüş oluruz. Eskilerin ‘yukarısı aşağıya benzer’ önermesini bu holografi modeli ile anlayabiliriz. Evrende her şey bir bütünün parçasıdır ve bütünden ayrı düşünülemez. Parçada bütünün bilgisi saklıdır. Geçmiş, şimdi, gelecek gibi kavramlar bütünü ve parçayı “Bir” yapan hologramın içinde belli bir noktaya kadar saptanmış durumdadır, yani ana hatlarıyla bellidir. Bir anlamda, parçayı temsilen biz üzerimizdeki elma resmini silip, yerine bir çiçek resmi koyabiliriz. Ancak, bu elma resminin bütünsel görüntüsünü değiştirmez. Ta ki, yeterince elma desenli parçacık özgür iradesiyle çiçek olmaya karar verir ve kritik çoğunluk aşılır, o bütün artık elma değil, çiçek olarak görünür. Bir anlamda, geleceğimiz kolektif bilincimizin kararı ile şekillenir.
İnsanın seçim özgürlüğü gereği, yaşamındaki ayrıntılar kesin olarak saptanmamış, insanın özgür iradesine bırakılmıştır. Tasavvufta İnsan Meselesi kitabında Azizüddin Nesefi’nin ortaya koyduğu görüşü, bu konuda aydınlanmamıza yardımcı olacaktır: “Bil ki, felek ve yıldızların Levh-i Mahfuz ve Allah’ın kitabı olduğunda, alemde eskiden var olan, şimdi var olan ve gelecekte var olacak olan her şeyin Allah’ın kitabında yazılı olduğunda, kalemin kuruduğunda ve Allah’ın kitabında yazılı olan her şeyin bu süfli alemde zahir olacağında hiç kuşku yoktur. Ama bil ki, felek ve yıldızlarda yazılı olan hükümler cüz’i hükümler değil, külli hükümlerdir. Bu süfli alemde felek ve yıldızların hareketlerinden zahir olan eserler cüz’i olarak değil, külli olarak zahir olurlar. Bu sebepten bizde seçme hakkı (ihtiyar) vardır. Elde etmek ve defetmek istediğimiz şey bizim çalışma ve gayretimize bağlıdır. Eğer felekler ve yıldızlarda cüz’i hükümler yazılmış olsaydı ve felek ve yıldızların hareketlerinden bu alemde zahir olan eserler cüz’i olarak zahir olsalardı, bizim ihtiyarımız olmaz, çalışma ve gayretimiz zayi olurdu. Peygamberlerin daveti ile velilerin terbiyesi ve alimlerin edep öğrenmesi abes olur, akıl sahiplerinin tedbiri ve hekimlerin tedavileri faydasız kalırdı.” (Kaynak: Tasavvufta İnsan Meselesi, Azizüddin Nesefi, Dergah Yayınları)
Gelecek, insanın dünya yaşantısında izlediği yola ve seçimlerine göre şekil almaktadır. İnsan, karşısına çıkan yollardan birini seçer ve o yolu seçmekle, yol üzerinde var olan her şeyle karşılaşmayı da beraberinde seçmiş olur. Yol değişiklikleri, karşımıza çıkacak şeylerin de değişmesine sebep olacaktır kuşkusuz. Sanki zaman şuurlu bir biçimde akmakta, mekan şuurlu bir şekilde değişmekte ve seçimlerimize göre ne türde olayların karşımıza çıkacağı belirlenmektedir.
İnsan, iradesini güçlendirdikçe düşüncelerine egemen olur ve bu sayede geleceğini oluştururken, adımlarını daha bilinçli atar. Düşüncelerimize egemen olamadığımızda ise, tekamül sürecimizde ilerlememiz gereken asıl yoldan uzaklaşmaya, ana planla örtüşmeyen bir yola doğru yönelmeye başlarız. Böylelikle, birbiriyle çelişen isteklerimiz, planlarımız yüzünden iyice yönümüzü kaybeder, gereksiz korku ve endişelere düşeriz ve yaşamımız denetimsiz bir akış içerisine girer. Sonuç olarak, dünyaya geliş misyonumuzu başarıyla sürdürmekten uzaklaşmaya başlarız.